GÖRÜNENE ALDANMAK



Puslu olan bir ülkenin ücra olmayan bir şehrinden yazıyorum. Kapana kısılmış gibi yaşamaya mecbur bırakılan, insanın insana yabancılaştığı bir ülkeden. Herkesin görünene aldanmaya hazır olduğu, çünkü görünene aldanmanın hayatı dayanılır kılmanın ilk şartı sayıldığı bir yerden. Burada distopyanın ilk sayfası gibi başlıyor her şey...

Birileri canı istedi diye öldürebiliyor, minicik bedenlere dokunabiliyor, isteyen illaki bir bahane bulabiliyor, kimisi için yemeğin tuzu eksik oluyor, kimisi için gece geç saatte dışarıda bulunduğu için, kimine göre eteğinin boyu kısa geldiği için, kimine göre dini inancı… Ya da pervasızca güvendiği için birilerine, ölüm kayıtlarına affı olmayan bahanelerle öldürüldüğü yazılabiliyor. Suç aletlerine bu kadar kolay ulaşılabiliyor olunması kimseyi rahatsız etmiyor mesela, kimse öldürülenlerin ardında bırakılan çocuğu, kardeşi, anne-babayı düşünmüyor veyahut düşünmek istemiyor. Çünkü o bugünde her şeye rağmen hayatta kaldıysa ölmüş olanı düşünmesine gerek kalmıyor.

Bu kadar ölüme sebep olan bu canilere ne mi oluyor? Adaletine inandıklarım bu pişkinliğe kravat taktı diye, pişman olduğunu dile getirdi diye, belki de ustaca düzenlenmiş akli dengesi yerinde değil belgesi var diye, ya da saygın bir ailesi var diye, nabus belası diye, milletin değer yargıları hiçe sayılıyor bahanesiyle 3-5 yıl gibi bir ceza veriyor, onu da saçma sapan indirimlerle 3 ay da bitiriyor. Birinin 30-40 yılı elinden alınmış olabilir çünkü bir talihsizlik yaşamış, giymemesi gereken o eteği giymiştir, çalışmaması gereken o kurumda çalışmıştır, geçmemesi gereken o sokaktan geçmiştir yaşına göre büyük görünüyordur, fazla makyajlıdır, dikkat çekiyordur, ve bu vahşice ölüme, istismara mahkûm edilmiştir. Bu olayların sonucunda ne mi oluyor? Kültürümüzün ayaklar altına alındığı dizi sahnelerine konu olmaktan, siyasetçilerimizin seçim propagandalarında malzeme olmaktan, öteye geçemiyor, dini ve insani duygularımızın sömürüldüğü programlarda birkaç damla gözyaşıyla ahlar, vahlar ediliyor, akşam bültenlerinde birkaç dakikalık haber oluyor, sabah gazetelerde üçüncü sayfalarda yerini aldıktan sonra, anma törenleri düzenleniyor birkaç gün sonrada tarihin puslu atmosferinde yok olmaya mahkûm ediliyor. Ve hiçbir şey olmamışcasına devam ediliyor yaşamaya, ta ki başına geleceklerden habersiz yaşayan biri, yeni bir vahşete kurban edilene dek…

“Sürekli bana insanlar ile ne problemin var diye soruyorlar. Ne yalan söyleyeyim, ben hiç menfaatçi bir antilop görmedim, ben hiç yalancı bir orkide görmedim, ben hiç tecavüzcü bir papatya görmedim. Bunların hepsini insanlarda gördüm.” Demiş Bukowski. Hâsılı aradan milyon yıl da geçse insanlar kötü olmayı terk etmedi, ne gerek vardı bu kadar nefret ve ölüme, benim aklım, havsalam almıyor, zira dünya bir tarlaydı, ekip biçip gidecektik, yaşarken çok mu kirlettik?"

 

Yorumlar